Gıda Krizi Yaşanır Mı? Türkiye’ de Tarım Nereye Gidiyor?

 Birçoğumuz o kadar sorumsuz bir hayat yaşıyor ki sanki tüm kaynaklar sınırsızcasına… Sanki hiçbir şeyin sonu yokmuşçasına… Bizler, farkındalık yaratmak, biraz olsun bilinç kazandırmak adına sorumluluk alıp problemleri sizlere sunuyoruz. Biliyoruz ki el ele verirsek daha yaşanabilir bir dünya bizi bekleyecek. Bugünkü derdimiz aslında hepimizin ortak derdi olmalı. Yaşanabilecek olası bir gıda krizi karşısında son derece bilinçli davranmalıyız.

gıda krizi

Acaba Yakın Bir Gelecekte Dünya Bize Yetebilecek Mi?

Bilim adamlarının yaptığı bir araştırmaya göre dünya çapında üretilen tarım ürünlerinin 2050’ ye kadar global ihtiyaçları karşılayamayacağı belirtildi. Çok uzak bir tarihmiş gibi geliyor değil mi?  19 Haziran 2013’te online dergi PLOS ONE’ da yayınlanan araştırma, Minnesota Üniversitesi Çevre Enstitüsü’ nden Deepak Ray tarafından yayınlandı. Önceki araştırmalara göre global çaptaki zirai üretimin artan ihtiyaçları karşılamak için %60 ila %110 civarında artış olacağını öngörüyordu. Araştırma 4 ana tarım mahsulünde; mısır, pirinç, buğday ve soya üretim artışı gerçekleştiğinde 2050’ ye kadar %38 ila %67 arasında olacak artışın 2050’ ye kadar %60-110 arasında artışı karşılayamayacağını gösteriyor. Özellikle pirinç ve buğday üretiminde en büyük söze sahip 3 ülkenin çok düşük mahsul artışına sahip olduğu belirtiliyor.
Daha fazla bilgi için tıklayınız.

Gıda Krizi Sorununun Çözülememe Riski Tüm Ülkeler İçin Varoluşsal Bir Kriz

2019 yılı Nisan ayında ABD’nin Cornell Üniversitesi’nden Profesör Chris Barrett, Birleşmiş Milletler’de bir konuşma yaptı.

Barrett, tarımsal arazilerin ve su kaynaklarının giderek daha yetersiz hale geldiği konusunda tüm ülkeleri uyardı, dünya nüfusunu besleyecek kaynakları bulmanın ve gıda güvenliğini tesis etmenin 21. yüzyılın en büyük sorunu olacağını söyledi.

“Gıda krizi sorununun çözülememesi riski, tüm ülkeler ve toplumlar için varoluşsal bir kriz anlamına geliyor.”

Bugün Dünya üzerinde 7,8 milyar insan yaşıyor. 21. yüzyılın sonuna geldiğimizde bu sayıya milyarlarca yeni insan eklenmiş olacak. Birleşmiş Milletler dünya nüfusunun 2100 yılına gelindiğinde 11 milyar olacağını öngörüyor.

Göz alıcı bir dünyaya eşlik etmek ister misin?Bilgisayar ve Mobil Oyunları Nasıl Yapılır?Oyunların Dünyası

Peki Gezegenimiz 11 Milyar İnsanı Beslemeye Yetecek Kaynaklara Sahip Mi?

Dünyanın yeni bir devrime ihtiyacı olduğunu görüyoruz ve nüfus hızla artıyor. Mevcut tarımsal arazilerde 11 milyar insana yetecek kadar gıda üretebilecek kapasitemiz maalesef yok.

Küresel ısınma da işleri zorlaştıran bir diğer etken. Tarımsal rekolteler, iklim değişikliğinin etkileri nedeniyle giderek daha fazla dalgalı seyir izlemeye başlamış durumda.

Küresel gıda tedarik zincirinin çok kırılgan bir yapısı olduğu yaşadığımız deneyimler sayesinde apaçık hale geldi.

Örnek- “Eğer Rusya’da ciddi bir sıcak hava dalgası yaşanırsa, küresel buğday ve arpa fiyatlarında ciddi artışlar gözlemliyoruz. Bu da ekmek fiyatlarına yansıyor.”

2008 yılında tahıl ihracatçısı ülkelerde yaşanan kuraklıklar, yüksek seyreden petrol fiyatları ve artan tarım girdi maliyetleri dünya genelinde bir gıda krizi yaşanmasına yol açmıştı.

2006- 2008 yılları arasında küresel pirinç fiyatı yüzde 217, buğday fiyatı ise yüzde 136 artmıştı.

Tarımsal ürün fiyatlarında yaşanan bu şok, Afrika ve Asya’daki gelişen ülkelerde büyük sokak gösterilerine dönüşmüş ve Burkina Faso, Senegal, Moritanya, Özbekistan, Bangladeş gibi çok sayıda ülkede on binlerce gösterici artan gıda fiyatlarını protesto etmişti.

Dünya Buğday Üretimi Artarken Türkiye’de Neden Düşüyor? -Gıda Krizi

Çukurova, ülkemizin en büyük buğday üretiminin gerçekleştiği tarım bölgesi. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) geçen yıl hasat başlamadan 15 gün önce tahıl alım fiyatlarını açıkladı. Açıklanan fiyattan memnun olan da var, şikayetçi olan da. Gerçek şu ki, açıklanan fiyat, resmi olarak ilan edilen enflasyonun üzerinde. Dünya fiyatlarının da üzerinde. Fakat üretici maliyetlerinin altında.

Sadece fiyat odaklı bir değerlendirme yanıltıcı olur. Kaldı ki, buğday üreten çiftçi para kazanamadığı için başka ürünlere yöneliyor. Çiftçi para kazanamadığı için kıraç alanlarda buğday yerine arpa, nohut, mercimek, haşhaş gibi ürünler ekiyor. Sulu alanlarda ise buğday yerine mısır, ayçiçeği, kanola ekimini tercih ediyor.

Dünyada buğday üretimi artarken, Türkiye’de azalıyor. Artan ihtiyaç ithalatla karşılanıyor. İthal edilen buğday işlenerek un, makarna, irmik vb. ürün olarak daha yüksek katma değerle ihraç edildiği doğru. Çiftçi para kazanabilse ihraç kaydıyla ithal edilen buğday Türkiye’de üretilemez mi? Elbette üretilebilir.

Fakat, en stratejik ürün olan buğdayda, Türkiye’nin sağlam bir stratejisinden söz edemiyoruz. Son yıllarda buğday üretimine verdiği destek ve üretim stratejisi ile Rusya, Ukrayna ve Kazakistan ile yani Karadeniz ülkeleri, dünya buğday ihracatında Amerika’yı geçerek lider konuma yükseldi. Yakın coğrafyamızda buğday üretiminde bir başarı öyküsü yazılırken, Türkiye, üretimi artırmak yerine Rusya’dan, Ukrayna’dan buğday ithal ediyor. Evet, şu an bir gıda krizi yok ama bu, kabul edilebilir bir durum değil.

gıda krizi

Pandemi Hesapları Alt-Üst Etti? -Gıda Krizi

Toprak Mahsulleri Ofisi Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür Yardımcısı Cihan Soyalp, Hububat Tedarikçileri Derneği (HUBUDER)’nin Ankara’da düzenlediği; “2019/2020 Hasatına Doğru Türkiye ve Dünyada Tahıl Konferansı” nda sezona ilişkin ayrıntılı bilgiler vermişti. Soyalp’in sunumundan yararlanarak dünyada ve Türkiye’deki tahıl piyasasındaki son durumu biraz daha yakından görelim.

2018/2019 döneminde son dört yılın en düşük seviyesinde, 735 milyon ton olan dünya buğday üretiminin, 2019/2020 döneminde 762 milyon tona yükseleceği öngörülüyordu. Bu artışın alan ve verim kaynaklı olacağı düşünülüyordu. Arpa üretimi aynı dönemde 141 milyon tondan 149 milyon tona, mısır üretimi 1 milyar 118 milyon tondan 1 milyar 125 milyon tona, pirinç üretimi ise 500 milyon tondan 505 milyon tona çıkacağı tahmin ediliyordu. Yaşadığımız pandemi bu rakamların altında kalmamıza, ülkeler arası alışverişin durma noktasına gelmesine sebep oldu. Karşımızda içe kapanan ya da kapanmak zorunda kalan dünya ülkeleri var. Kendi kendimize tekrar yetebilmeliyiz.

Türkiye’de Üretim Azalıyor

Türkiye’de ise, buğdayda iç piyasa için yeterli miktarda üretim yapılıyor. Ancak mamul madde ihracatındaki artış nedeniyle hammadde ihtiyacını karşılayabilmek için buğday ithal ediliyor. Son 5 yıllık buğday üretim ortalaması yaklaşık 20,7 milyon ton, buğday tüketimi ise 19-20 milyon ton arasında öngörülüyor.

Buğday üretiminde son 6 yıla bakıldığında 2014’te 19 milyon ton iken, 2015’te 22 milyon 600 bin tona yükseldi. 2016’da 20 milyon 600 bin tona gerilerken 2017’de 21 milyon 500 bin ton oldu. 2018’de ise 20 milyon ton olan üretimin geçen yıl yine aynı seviyelerde hatta 20 milyon tonun altına düştü.

Son 5 yıllık arpa üretim ortalaması 7 milyon ton, tüketimi ise 7-7,5 milyon ton civarında. 2017’de 7 milyon 100 bin ton olan arpa üretimi 2018’de 7 milyon tona geriledi. Geçen yıl buğdaydan kaçan üreticinin arpa ekmesi nedeniyle üretimde bir miktar artış oldu.

Mısır üretimi de 2015’ten bu yana geriliyor. 2015 ve 2016’da 6 milyon 400 bin ton olan üretim, 2017’de 5 milyon 900 bin tona, 2018’de 5 milyon 700 bin tona düştü.

Çeltik üretimi ortalama 900 bin ton. Pirinç karşılığı 540 bin ton. Pirinç tüketimi 760 bin ton. Bu nedenle üretim ihtiyacı karşılamıyor. Aradaki fark her yıl ithal ediliyor.

Bence bu yazıyı da seveceksin!! Küresel Bir Elektrik Kesintisi Nasıl Yaşanabilir?

2020’de Neler Olacak? Gıda Krizi İhtimali Var Mı?

Bu hasat döneminde, makarnalık buğday ekilişinde yaklaşık yüzde 10, ekmeklik buğday ekilişinde yaklaşık yüzde 15 olmak üzere toplam buğday ekilişinde yaklaşık yüzde 12,5 azalma bekleniyor. Buğday üretimine alternatif olarak kıraç alanlarda arpa, nohut, haşhaş, yem bitkileri, mercimek üretimine, suluda ise, mısır, ayçiçeği ve kanolaya kayma var.
Arpa ekilişinde yaklaşık yüzde 7 artış dikkat çekiyor. Bu artışın özellikle ekmeklik buğdaydan arpa üretimine kaymadan kaynaklandığı ifade ediliyor.

İklim değişiyor. Bunun en temel göstergesi, karla kaplı gün sayısının hızla azalması. Bu önemli, zira tohumların çimlenmesi için kar gerekiyor. 1970–2015 arasında toprağın karla örtülü olduğu günler %20,6 azaldı. Bu, ortalama düşüş. Yıldan yıla değişimler daha sert olabiliyor. Örneğin Türkiye ortalaması 28,7 gün ama 2014 yılında kar, toprağı sadece 11,2 gün örtebildi (Meteoroloji Genel Müdürlüğü, 2016). Yıllar arasındaki salınımlar haricinde, bir de coğrafi farklar var. Kimi yerler kuraklıktan ve sıcaklık anomalilerinden (ortalamanın aşırı altı yahut üstü olan değerlerden) daha fazla etkileniyor.

Aşağıdaki haritanın kırmızı ve siyah kısımları, son iki senedir ciddi kuraklık yaşayan bölgeleri gösteriyor. Altını çizmek için yineliyorum: Sadece az yağış almalarından değil, önceki yıllara kıyasla yağışların azalmasından, yani anomalilerden bahsediyoruz. Güneydoğu Anadolu’da son 35 yılın 10’u, son 10 yılın ise 6’sı aşırı kurak geçti (Meteoroloji Genel Müdürlüğü, 2018). İstanbul Politikalar Merkezi tarafından yürütülen bir araştırmanın sonuçlarına göre, çiftçilerin %74,21’i kuraklıkların daha sık olmaya başladığını ifade ediyor. Özetle görünen o ki Türkiye, yeni bir iklim rejimine kayıyor. Yakın gelecekte bu durumun gıda krizi oluşturup oluşturmayacağını hep birlikte gözlemleyeceğiz.

İthalat Artıyor

Türkiye’de hububat ürünlerinde üretim istenilen seviyede artmazken, son yıllarda ithalatta istikrarlı bir artış var.

Buğday ithalatı 2014’te 5 milyon 285 bin ton iken 2015’te 4 milyon 350 bin ton,2016’da 4 milyon 226 bin ton ve 2017’de 4 milyon 991 bin ton oldu. 2018’de ise 5 milyon 782 bin tona ulaştı. 2019 yılı 6,1 milyon ton ithalat yapıldı.

Arpa ithalatı 2017’de 384 bin ton iken 2018’de 656 bin ton oldu. 2019’da dövizdeki artışa bağlı olarak ithalat geriledi ve 275 bin ton oldu.

Mısır ithalatı 2014 ve 2015’te 1,4 milyon ton iken 2016’da 535 bin tona geriledi. Fakat son iki yıldır ithalat adeta zirve yaptı. 2017’de 2 milyon 56 bin ton olan mısır ithalatı 2018’de 2 milyon 123 bin tona çıktı.

Pirinç ithalatı ise yıllık ortalama 250 bin ton seviyesinde.

Özetle, üretimden dış ticarete tahıllar konusunda bir stratejisi olmayan Türkiye, üretimi artırmak yerine ithalata dayalı bir politika uyguluyor. Bu politika Türkiye’yi yarın ekmeğe muhtaç hale getirir.

Daha ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Korona ve Gıda Krizi Üzerinde Etkileri

Koronavirüs salgını Türkiye de dâhil olmak üzere hiçbir ülkenin uzun vadede tarım ve gıda erişimi konusunda stratejik bir planı olmadığını gözler önüne serdi.

Greenpeace Akdeniz’den yapılan açıklamada “Salgının devam etmesi durumunda aralarında Türkiye’nin komşularının da bulunduğu 34 ülkenin ciddi boyutta gıda krizi yaşayabileceği öngörülürken Türkiye’de de belli ürünlere erişimde sıkıntılar yaşanması olası” denildi.

 Ayçiçeği Verimi Etkilenebilir

Türkiye yıllık 44 Milyar ABD doları üretimle halihazırda dünyada en çok tarımsal üretim yapan ilk 10 -11 ülke içinde yer alsa da Türkiye tarımı da birçok ülke gibi böylesi büyük bir gıda krizi karşısında kırılgan bir yapıya sahip.

Greenpeace Akdeniz’in hazırladığı “Türkiye’nin Salgın Kapsamında Gıda Güvenliği” başlıklı rapora göre salgının devam etmesi durumunda karşı karşıya kalınabilecek gıda krizi riskleri şöyle:

  • Salgın sırasında dolarda görülen artış nedeniyle soya ithalatçısı Türkiye’de, soya fiyatlarında %26’lık bir fiyat artışı olası görülüyor. 
  • Marmara, özellikle de 370 bin ton ve %19’luk pay ile Tekirdağ, Türkiye’de ayçiçeği üretiminin en çok yapıldığı bölge. Kovid-19’un en çok etkilediği bölgenin İstanbul ve çevresi olması nedeniyle ayçiçeği veriminin etkileneceği tahmin ediliyor. 
  • Dolarda ve fiyatlarda yaşanan artış nedeniyle Nisan 2019’da küresel pazarda 413 ABD doları olan 1 ton pirincin Türkiye’deki fiyatı 2378 TL iken, Mart 2020’de fiyatının 494 ABD dolarına yükselmesi ile Türkiye’deki fiyatı da 3245 TL’ye yükseldi, başka bir deyişle %36’lık bir artış yaşandı. 

Sebze ve Meyve Üretiminde Sıkıntı Yaratacak Faktörler

  • Salgın nedeniyle bahar aylarında tarımsal işgücünün yeterince olmaması 2020 sonbaharı ve 2021 için sorunlara yol açabilir.
  • Salgının uzaması ve ikinci dalganın yaşanması durumunda yeni bir karantina gündeme gelirse, üretimin yoğun olduğu bölgelerden üretimin düşük olduğu bölgelere gıda ulaştırılmasında yaşanabilecek sorunlar bazı bölgelerin temel gıda ihtiyaçlarında sıkıntı yaratabilir. Özellikle Doğu Anadolu sonrasında İç Anadolu bu riskin yüksek olabileceği yerlerdir.
  • Tarım çoğu meslek gibi evden çalışmayla yönetilemeyecek bir faaliyet olduğundan özellikle Türkiye’de tarımında 65 yaş üstü kesimin yüksek oranda olduğu çiftçilerin (çiftçi yaş ortalaması 56) ve mevsimlik işçilerin bahar aylarında tarlaya gidememesi, bu aylarda ekilmesi gereken sebze ve meyvelerin üretiminde sıkıntı yaratabilir. 
  • Doların yükselişi ile tarım-kimyasalları ve yakıt girdisi artacağından küçük ölçekte yılda tek ürün alabilen çiftçiler maliyetler yüzünden arazi işlemeyi bırakabilir. Bu terk ediş nedeniyle üretimin azalması sonucu ihtiyacın dış kaynaklardan karşılanması gerekebilir.
  • Gürcistan’dan gelecek mevsimlik işçiler, sınırların kapalı olması nedeniyle gelemedi, bu durum çay üretiminde de bir baskı oluşturdu. 

Tarım ve Orman Bakanlığı’na “Plan Hazırlayın” Çağrısı

Tüm bu riskleri bertaraf etmek mümkün. Greenpeace Akdeniz, Tarım ve Orman Bakanlığı’na bir çağrıda bulunarak hızla bir “Kriz Dönemlerinde Tarım&Gıda” planı hazırlayarak, uygulamaya koyması çağrısında bulunuyor. Türkiye’nin kendine yeterli üretimi sağlayabilmesi için öncelikle atılması gereken adımlar şöyle;

  • İthal edilen ürünlerin yerel koşullarda üretiminin planlanması, 
  • Gençlerin tarıma özendirilmesi, 
  • Verimli arazilerin tarıma (geri)kazandırılması (özellikle İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlerin kendilerine yetebilecek üretimi yapabilmeleri açısından buralarda arazi geri kazanımı çok önemli), 
  • Her üretim bölgesinin yerel nüfusun gıda ihtiyacını karşılayacak arazi planları oluşturulması (ürün çeşitliliğinin bölgesel iklim ve arazi koşulları ile yerel kaynaklar gözetilerek planlanması),
  • Mevsimlik işçilerin şartlarının salgın koşulları gözetilerek düzenlenmesi, 
  • Biyoçeşitliliğin korunması için gerekli tampon bölgelerin oluşturulması, 
  • Küçük üreticilerin üretime devam edebilmesi için gerekli koşulların sağlanması, üretici pazarlarının yaygınlaştırılması, 
  • Tarım ve Orman Bakanlığı’na ait toplam 35 adet Devlet Üretme Çiftlikleri’nde salgın zamanlarında gerekli olacak stratejik gıda ürünlerinin öncelikli olarak yetiştirilmesi. (EMK) 

Yararlandığımız kaynağı da ziyaret etmek istiyorsanız buraya tıklayınız.

Keşke Kafamızı Kuma Gömünce Bu Sorunlardan Kurtulabilsek

İyi mi kötü mü tam karar veremiyorum; ama iklim değişikliğinin tüm etkilerini daha gözlemlemiş değiliz. Aslında bazı coğrafyalarda şimdiden büyük felaketler gerçekleşiyor. Ancak iklim değişikliğinin önde gelen sorumlularından sayılabilecek orta-üst sınıfın çoğunluğu, gözlerinin önünde gerçekleşen yok oluşa rağmen karbon salımı yüksek, tüketime dayalı hazlardan, büyük şehirlerden ya da arabalardan şıp diye feragat edecek gibi gözükmüyor. Devlet/şirketler ise silahlanmaktan, daha fazla kullan-at eşya üretmekten…

Maalesef kafamızı kuma gömünce sorunlardan kurtulmuyoruz. Kötü bir öngörü olacak ama 2000 sonrası doğanlar zannediyorum ki bizimkinden bambaşka, muhtemelen çok daha zorlu bir dünyada yaşamak zorunda kalacak. Ancak şunu temenni ediyorum: Toplumun iyi örgütlenmiş %10’luk bir kesimi, büyük değişimlerin öncüsü olabiliyor. Bunun (olumlu ve olumsuz) pek çok örneği var geçmişte. Kriz anları her zaman yeni siyasi dillere ve oluşumlara gebe. Umalım ki yabancı düşmanı, hamasi gruplar bu boşluğu değerlendirmeden başka bir dünya bizle olur.

You May Also Like

More From Author

4Comments

Add yours

+ Leave a Comment