Uygur Halkının Geçmişi, Kültürü Ve Çin’in Yaptığı İşkenceler

Öğrencilere okul hayatlarında not almak, sınıf geçmekmiş gibi; yetişkinlere ise laf kalabalığı gibi gelir tarih bilimi. Evet, tarih dediğimiz zaman binlerce yıllık hikayeleri okuyor, öğreniyoruz. Bununla birlikte göz ardı edilmemelidir ki iki üç satırda aktarılan asırlar , yaşanmışlıklardır. Bir ömürdür aslında tarihin sayfaları. Tarihin sihrine bir kapıldınız mı, kendinizi, domino etkisi gibi bağlantılı, şaşırtıcı serüvenlerin arasında bulursunuz. Bu kainatta ait olduğunuz konum, hayata bakış açınız tarihin bilgeliğinde daha da derinleşir. Biz bugün, Uygur meselesine derinleşeceğiz. Uygur Devleti ve halkının geçmişine ve bugününe ışık tutacağız. Çin hükümeti Uygur halkına neden eziyet ediyor? Dünya, Uygur Türklerini görmezden mi geliyor? gibi sorulara yanıtlardan ararken Uygur Türklerinin yaşam mücadelesine fener olacağız. İyi okumalar.

Uygur Devleti Haritası

Giriş

Şimdiden uyarayım ; bu yazıda, geçmişe ilgili, araştırmayı seven ve başlıktan da hareketle merak duygusu tetiklenen okurlarla beraber geçmişten günümüze onurlu bir yolculuk yapacağız. Siz benim böyle dediğime çok da aldırmayın. Yer yer duygularıma yenik düşüp sizi hayal kırıklığına uğratırsam şimdiden affınıza sığınıyorum.

Aslında sizlere ilk başta Uygur Medeniyetinin tarih içerisindeki gelişimi ve önemini sunacaktım. Bir farklılık yaratıp sondan başa gidelim istiyorum.

Hadi gelin bir durumu açıklığa kavuşturalım. Bir süredir bölgede yaşanan olaylara Türklük, Müslümanlık yaftalarıyla bakmıyorum ben. Aksine oradakilerin ırkı, dini değil; insan olması ilgilendiriyor ve bu yazıyı yazmama sebebiyet veriyor.

Neler yaşandığını, Uygur halkının çektiği eziyetleri en sade şekilde anlatacağım şimdi sizlere.

Doğu Türkistan denilen ama resmi adı X.U.A.R olan (Şincan Uygur Özerk Bölgesi) bölgede yaklaşık 22 milyon kişi yaşıyor ve bunların yarısı Uygur’dur. Peki neden Çin Devleti bu bölgedeki insanları kamplara toplayıp asimile ediyor? Çünkü zengin kömür, doğalgaz ve petrol rezervleri bulunuyor bu bölgede. Yani stratejik önemi Çin Devleti için çok büyük.

Çin hükümeti neden uygur halkına işkence yapıyor?

İlginizi Çekebilir! Azerbaycan Nasıl Bir Ülkedir? Ermenistan İle Arasındaki Sorun

Çin’in Uygurlara Yaptıkları

Açıkçası Şincan’ın tarihine girip çok sıkmak istemiyorum sizleri ama burada vurgulanması gereken en önemli husus bölgenin nüfus oranı yıllar içinde Uygurlar aleyhine sistematik olarak değiştirildiği olacaktır.

Hap gibi kısa kısa özetlemeye devam edelim. Çin ve Uygurlar arasında 2009’da Urumçi olayları yaşandı. Uygur Türkleri ile Han Çinliler’i arasında çıkan çatışmalarda 200 kişi hayatını kaybetti. (Kaçı Çinli kaçı Uygurlu bu konuda farklı rakamlar mevcut ama 2 taraftan da ölenler olduğu gerçeğini değiştirmiyor sonuçta.)

Günümüze gelelim. Bu olaylardan sonra bölgenin mutlak gücü Çin, bir daha benzer olaylar yaşanmasın diye yeni politikalar uygulamaya başladı.

Kimilerinin at gözlüğüyle baktığının aksine Şincan bölgesini adeta bir açık hava hapishanesine dönüştürdü Çin. Her yerde güvenlik kamerası, arama noktaları, yüz tanıma sistemleri vesaire ile hayatı yaşanmaz hale getirdiler. Durum o kadar vahim bir hal aldı ki bir sokaktan diğerine geçerken bile kimlik kontrolü yapılmaya başlandı.

Uygur Meselesi Nerede Patlak Verdi?

Asıl itibarıyla dünya kamuoyuna olayların yansıması toplu tutuklamalarla baş gösterdi. Sanmayın ki toplu tutuklama deyince de 100, 1000, 10000 kişiden bahsediyorum. Tamı tamına 1 milyon kişi herhangi bir suç isnat edilmeden, avukat hakkı tanınmadan pekin hükümetinin “yeniden eğitim kampı” dediği kamplara kapatıldı.

Hadi bu mühim konuyu detaylıca analiz edelim. Kısmen açmak gerek; sokakta yürüyorsunuz ve bir anda polisler gelip sana daha soru bile sormadan götürüyor, ailene kimse haber vermiyor, ailen bir şekilde nerede olduğunu öğrenebilirse ne ala. Resmi ağızlardan kimseye cevap verilmiyor.

Dünyanın dört bir yanında ailesinden, çocuğundan, annesindan babasından haber alamayan insanlar var. Hangi suçsuz insan bu şekilde yaşamayı hak ediyor?

Şüphe götürmez bir gerçek de veri akışının sınırlı oluşudur. Kamplarda neler yaşandığına ilişkin çok sınırlı bilgi var. Tanıklardan gelen bilgilerde ise içerde Çin milli marşı, Çin dili, Çin kültürüne ait kavramların zorla öğretildiği belirtiliyor. Tipik bir kültür asimilasyonu anlayacağınız.

Uygur Toplumuna Türkiye mi Sessiz Dünya mı?

Bu kanunsuz, insan haklarına aykırı olaylar belki de en az bizim medyamızda yer buluyor. Uluslararası Af Örgütü, BM gibi pek çok kurum ve kuruluşun devasa raporları var.

Velhasıl kelam, Çin devleti bir avuç dünya hırsı için 22 milyon nüfuslu bir bölgede şu an için yaklaşık 1 milyon kişiyi hapse atıp, burada asimilasyon politikası uyguluyor. Sürecin sonunda ise herkesi kendine benzetmek, farklılıkları yok etmek gibi basit hedefler güdülüyor. Böylelikle daha kolay kontrol altına alınacak insan toplulukları başlarını ağrıtamayacak.

Anlayacağınız, olayın hiç de Türklük, Müslümanlık gibi kavramlarla alakası yok.

Uygur Medeniyeti Hakkında Bilgiler

Şimdi bugüne bir virgül koyup, biraz da geçmişe gidelim istiyorum. Bakın bakalım Uygur medeniyeti alelade bit topluluk mudur?

O halde hep beraber, tarihin, medeniyetler sayfasını açarak Uygur Devleti başlığında toplanabiliriz. Medeniyeti, bir diğer anlamsal benzerlik taşıdığı uygarlık kelimesi ile özleştirecek olursak, Türk tarihinin en önemli uygarlıklarından biri olarak Uygur Devleti’ni gösterebiliriz. Bu durumu yabana atmanızı hiç istemiyorum çünkü mübalağa yok söylediklerimde. İslamiyet Öncesi Türk Tarihi şeklinde bilinen bir kalıp vardır. Bu kalıp içerisinde, Türk boyları, kurulan ilk Türk devletleri, kavimler göçü gibi pek çok tarihi olaylar yaşanmıştır. Uygur Devleti de bu dönemde yerleşik hayata geçen ilk Türk devleti olarak, uygarlık yolunda ilk adımını atmıştır. 

Uygarlığın İçerisinde Bir Devlet : Uygur

Uygurlar hakkında bilgi

İlginizi Çekebilir! İnkalar Ve Mayalar; Dünyanın Merak Ettiği Toplumlar

Her çağın değişmeyen kuralları vardır. Onlardan biri de uygarlaşmaktır. Uygarlaşmak için çağınızın ötesinde, ileriye dönük bir yaşantı içerisinde olmalısınız. Uygur Devleti’nin yaşadığı dönemin şartlarına bakacak olursanız, göçebe hayatın izlerine rastlarsınız. Belli bir düzene sahip olamayan Türkler, konar göçer hayat tarzı ile oradan oraya savrulmaktadır. Bu esnada Uygur Devleti de yerleşik hayata geçerek çağının ötesinde bir hareket başlatmıştır.

Siz zannediyor musunuz ki Uygur Devleti kurucusu olan Kutluğ Kül Bilge Kağan 745 yılının bir yaz sabahında ‘Yerleşik hayata geçen İlk Türk devletini kuracağım.’ dedi ve süratle bu düzene geçildi…

Size şu kadarını söyleyebilirim; devletin kurucusu olsa da yerleşik hayata geçilen dönemi görememiştir kendisi. Çünkü tarihi olaylar sebep sonuç ilişkisi üzerine yaşanmıştır. Uygur halkı göçebe hayatı yerleşik hayata tercih ederken günlük hayatı idame ettirmek için elzem ihtiyaçları öne sürmüştür.

Bu dönemde de Uygur Devleti’nin hükümdarlarından Bögü Kağan, Çin’de çıkan bir isyanı durdurmak için çıktığı seferin dönüşünde dini bir ayine denk gelir. Yanlarına giderek yaptıkları ibadeti sorar ve Maniheizm, bir diğer adıyla Mani dini ile tanışır. 

Maniheizm Dini Ve Uygur İnsanları

Mani dininin, kurallarını ve ibadetlerini merak eden Bögü Kağan’ın asıl dikkatini çeken ilk kural olmuştur. 

“Savaşmak Yok”

Orta Asya dediğimiz bölge yüzyıllardır süregelen savaşların yorduğu , köklü toplumların kuruluş mevkilerinden biridir. En eski topluluklardan günümüze o kadar çok savaşa ve acıya ev sahipliği yapmıştır ki toprağın dili olsa kırgınlık ve bıkkınlık sözcükleri dökülür dilinden. İşte savaşların ve acıların getirdiği ızdıraptan bıkmış olan Hükümdar Bögü, aradığı dini bulmuş, böylelikle savaşmanın olmadığı bir dini kabul etmek onun için çok kolay olmuştur. İkinci kural hem onu şaşırtmış hem de yerleşik hayata geçmek için, ilk sebeplerden biri haline gelmiştir.

“Et yemek yok”

Herhalde Türk milletinin savaşçı bir toplum olduğunu bilmeyeniniz yoktur. Kurdukları her devlette de bu anlayışı süregelmiştir. Takdir edersiniz ki er meydanı güçsüz bedenlerin barınabileceği bir mevkii değildir. Bu gücün değişmeyen kaidelerinden biri de sağlam beslenmekten gelir. Et yemeden bu güce sahip olamazlardı ama Bögü Kağan’ın aklındaki düşünce bu değildi. Çünkü savaşmak yoktu. Ne yemeleri gerektiğini etraflıca düşünen ileri gelenler sebzede karar kılmıştır. Sebze içinse ekip biçmek lazımdır. İşte bu esnada tarım Uygur Devleti’nin hayatını şekillendirmeye başlar. 

“Tarım ve ilk kağıt para”

Uygur toplumu, tarımla beraber yerleşik hayatın ilk adımını atarlar. Uygurlar sebze tüketirken, avcılıktan da vazgeçmezler. Her ne kadar et tüketmeseler de topladıkları hayvanları etrafındaki birçok devlete satmaya başlarlar. Ayrıca toprağı işledikçe etrafındaki (Niş adını verdikleri)madenleri de keşfederler.  Böylelikle ticarete atılır ve para kullanımında ilerleyerek, ilk defa kâğıt para olan Çav’ı kullanırlar. Özellikle Çin ile sık ticaret yaparlar ve Çin’in başına gelen doğal afet sonrasında, Çinli tüccarlara faizli para vererek, Türk bankacılığının ilk izlerini gösterirler.

Uygur Medeniyetine Sanatsal ve Dini Bakış

Maniheizm dininin kurucusu olan Mani adındaki kişi aynı zamanda bir nakkaştır. Oluşturmuş olduğu dinin bir diğer özelliği olarak da mesleğinin etkisiyle beraber resmi ele alır. 

Uygur Devleti kağıt ve para

İlginizi Çekebilir! Paranın Geleceği ve Kripto Para ile İlgili Merak Edilenler

“Resim yapan toplum’’

Haliyle yerleşik hayatı benimseyen Uygurlar, evlerinin duvarlarında pek çok resim çizmeye başlarlar. Yine de biz bu resimleri günümüz resimlerinden ayırsak iyi olur. Fresko adında, ıslak kireçle yapılan sıvanın üstüne, organik boyalarla çizilen resimlerdir. Resimler zamanla değiştirilmek istenir fakat duvardan silmek oldukça güçtür, buna çözüm olarak da Uygurlar, taşınabilir çapta küçük resimler yani minyatürler yapmaya başlarlar. Böylelikle sanatsal çalışmalar açığa çıkar. Uygur evlerinde bu izlere hala rastlayabilirsiniz.

Her dinde olduğu gibi Maniheizm dininde de dua etmek önemlidir ama yapılışı bakımından biraz farklıdır. Uygur medeniyetinin izleri hakkında şaşırtıcı bilgiler gerçekten okunmaya değer.

Dua Etme Kültürü : Uygur

Konuya giriş yapmadan evvel ” Uygurlar Türk müdür ?” adı altında uzun zamandır süregelen tartışmalar olsa da bunların Çin’in politikalarını bize cici(!) gösterme çabası olduğunu hatırlatır; bu tartışmalara hiç girmeden yazıma devam etmek isterim.

Dini etkileşim birçok olayın da etkileşim kurmasını sağlar Uygur toplumunda. Birbirine dua etmenin en önemli şartı yazılı olmasıdır. Durum böyle olunca Uygurlar yazıyı hayatlarında daha sık kullanmaya başlarlar. Türk, her yerde Türk’tür anlayışından da hareketle, ilerleyen zamanlarda Uygurlar, sürekli dua yazmanın zorluğuna karşı, Çin’in matbaasının bir örneğini alarak duaları kitaplaştırırlar. Tıpkı birçoğumuzun evinde bulunan dini aylarda ortaya çıkan dualar kitabı gibi herkesin evinde dua kitabı olmaya başlar. Bu durum Uygurlar arasında anlatılan hikâyelerin de kitaplaşmasına yol açar.

Birçok hikâye kitabıyla beraber hukuki kurallar, Türk töreleri yazıya geçirilerek kitaplaştırılır. Bakın sizlere olaylar zincirinin başka bir halkasından da bahsedeyim. Kitapların çok sayıda olması sorun haline gelse de kütüphane sistemini kurarak bir yeniliğe daha adım atarlar. Hatta kütüphanecilik sisteminde kitapları konularına göre dizerek sınıflandırma yaparlar. Okumanın da ötesinde, kitaplardaki hikâyeleri canlandırarak Türk tiyatrosunun temelini oluşturmuş olurlar. Zamanla tiyatroları şekillendirerek ortaoyunu, pandomima gibi türleri de oynamaya başlarlar. Ne de muazzam bir kültür değil mi?

“Uygur İbadeti: 9 Vakit Tapınağa Bakmak”

Dinin gereğince inşa edilen tapınağı günde en az 9 kere görmek gerekmektedir. Kulağa öylesine kolay geliyor ki tapınağa gidip ibadet yapmak bile gerekmiyor. İbadet şekli böyle olunca Uygurlar, tapınaklarını şehrin tam ortasına yaparak evleri de tapınağın etrafında birbirlerinin görüşünü kesmeyecek şekilde inşa ederler. Bu tasarım, Selçuklu ve Osmanlı devletlerinin külliyelerinin kaynağını teşkil eder. Yağmurdan korunması için de tapınağın en üstüne kubbe yerleştirirler, böylelikle kubbe tasarımını da ilk kez kullanılmış olur. Atalarımızın günümüze ne büyük etkileri olmuş, insan tebessüm etmekten alıkoyamıyor kendini.

Uygurların bu medeni ve gelişmiş özelliklerine karşın Moğollar, okumuş insanlara ve Uygurlara ‘Benim Hocam’ şeklinde hitap ederler.

Çağının ötesinde adımlar atarak, medeniyetin birçok unsurunu temsil eden girişimlerde bulunarak uygarlık tarihinde yer alan Uygur halkının, günümüzde ne şartlar altında yaşadığını görmek çok üzücü.

Uygur Devleti Dini

İlginizi Çekebilir! Yaşanılacak En Güzel Ülke -Sanki Başka Bir Dünya: Küba

Medeniyetin Nirvana’sı Şu Sıralar İşkence ile Cebelleşiyor

Medeniyetin tarihi zincirinde hiç de azımsanmayacak öneme sahip bir toplumdan , Çin hükümetinin zulmü altında kalan Uygur torunları olmak nereden, nasıl başladı? Bu sorunun cevabı için insanlık tarihini incelemek hatta sosyolojinden faydalanmak gerekir. 

Uygurlar tarihte önemli izler bırakmışlardır ve günümüz dünyasında da bu izlerin varlığı sürmektedir. Sayabileceğim o kadar çok buluş , bizlere miras o kadar kavram vardır ki … Örnek vermek gerekirse; matbaanın bulunması, örgün eğitim kavramının yapı taşının oluşturulması, ticaret sisteminin dizayn edilmesi, modernleşmiş tarım, farklı din ve inanışların bir arada yaşamasına varan özgürlükler, güzel sanatlar… Say say bitmiyor hakikaten. Değinmeden geçemeyeceğim bürokrasi kültürü, uluslararası ilişkiler bu izlerden bazılarıdır. Halen günlük hayatta kullandığımız Uygar, Turfanda,Ortak, Çek, Yastık, Savak, Kapı gibi birçok kelime Uygurlardan kalmadır.

 Öyle ya da böyle Şeyma Subaşı kadar ülkemizde konuşulmuyor bu durum. Tüm dünyanın neden bu zulme sessiz kaldığını ya da Çin’in bu politikasını neden devam ettirdiğini düşünmek ve durması adına harekete geçmek gerekir. 

Çin’in ülke sınırları içerisinde özerk niteliğe sahip olan Uygurların evlerini yağmalamaları, okul adını verdikleri yerlerde işkenceler yapmaları, Müslümanlaşmalarına karşı çıkarak, ibadetlerini engellemeleri, kadın çocuk demeden şiddette bulunmaları, genetik ve aile yapılarını bozmaları gibi sonu gelmeyen; yıllardır süren işkencelerin devam etmesi günümüz dünyasının koca bir utancıdır. Çin hükümetinin yaptığı bu zulümlerin, ne medeniyetle bağlantısı vardır ne de eleştirdikleri barbar sıfatından eksiği.  Ne yazık ki tüm dünya, özellikle de insan hakları koruyucuları bu eziyet karşısında 3 maymun gösterisini sergilemektedirler.  Uygur halkıyla derin bağları olan bizim gibi kalburüstü devletler dahi ses yükseltmezken, kalanlardan da pek bir şey beklememek gerekir.

Bu Yazımızı Da Okumalısınız! İnsanlığın Ortak Mirası-Dünyanın Yeni 7 Harikası Nelerdir?

Kurulan bu düzen bir gün yıkılır mı bilinmez ama medeniyetin mihenk taşlarından olan Uygur halkının acısı kalbimizde baki kalmalıdır. Ey kari, unutma! Haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır.

KAYNAKÇA

https://islamansiklopedisi.org.tr/maniheizm

SUSKUMRU

https://kikirde.com/read-blog/1887_uygur-olmak-medeniyetten-eziyete-1300-yillik-yolculuk.html

https://www.turktoyu.com/uygurlarin-egitim-ve-kultur-acisindan-dunyadaki-yeri

Uygur Devleti’nin tarihsel süreçteki konumunu irdelediğimiz bu yazımızı beğenip yararlı bulduysanız, sosyal medya hesaplarınızdan yazımızı paylaşarak bize destek olabilirsiniz.

You May Also Like

More From Author

2Comments

Add yours

+ Leave a Comment